Sunday 25 May 2008

Filistin’e pedal çevirenler anlatıyor


Filistin’e pedal çevirenler anlatıyor

Seda Gökçe, Emek Eren ve Ayşin Başkır (soldan sağa), Beyrut’tan Filistin’e bisikletle giden ekipteydi. Bol hikâyeyle geçen hafta döndüler. FOTOĞRAF: MUHSİN AKGÜN


24/05/2008
NİGAR AVŞAR, RADİKAL

Mayıs başında ‘Barış İçin Kadınları İzleyin’ hareketiyle birlikte Beyrut’tan Filistin’e bisikletle giden ekipten Ayşin Başkır, Emek Eren ve Seda Gökçe’yle yol izlenimlerini ve bu dev organizasyonu konuştuk

3 Mayıs’ta İstanbul’dan Beyrut’a hareket eden uçakta yaşları 20-52 arasında değişen bir grup kadın vardı. Amaçları Ortadoğu’daki barış sürecine katkıda bulunmak olan bu kadınlar, ‘Follow The Women For Peace-Barış İçin Kadınları İzleyin’ adı verilen ve dört yıldır 30 ülkeden 500’e yakın kadının katıldığı eylemle barışa pedal çevirecekti. Yolculuk 300 kilometrelik parkurda, Suriye-Şam, Ürdün ve Amman’ın ardından Filistin’de son buldu. Emine Erdoğan’ın da verdiği destekle yollara düşen ekip, 13 gün boyunca, savaşın gölgesindeki topraklara karışan hazin hikâyelerin, bir o kadar da heyecanın ve neşenin eksik olmadığı anlar yaşayarak memleket döndü.

Pippa Bacca’nın barış mücadelesini de yaşatmak isteyen Türkiyeli kadınlar, Bahar Korçan imzalı tasarım gelinliği de Ortadoğu barışına, Pippa Bacca’nın mücadelesine adadı. Gelinlik şu anda, Filistin’deki bir üniversitenin tiyatro kulübünün demirbaş listesinde. Yolculukta yaşadıklarını pedal çevirenlerden, Ayşin Başkır, Emek Eren ve Seda Gökçe’den dinliyoruz.

‘Barış İçin Kadınları Kadınları İzleyin’ eylemine neden katıldınız?
Emek Eren: Ortadoğu’daki çatışmalar hepimizin duyarlı olduğu konular. Eylemi duyduğum ilk andan itibaren hayranlıkla izliyorum. Bu outdoor etkinliği değil, dünyanın dikkatini bölgeye çekmek için yapılan bir eylem. Benim için katılmamak düşünülemezdi.
Ayşin Başkır: Tesadüfen internet sitelerini keşfettim ve inanılmaz hoşuma gitti. Aynı zamanda bisikletçiyim, anneyim. Oradaki kadınların ve çocukların acılarına bakmak, tecrübe etmek istedim gerçekten.
Seda Gökçe: İki neden baskındı: Bir, eyleme katılmak istiyordum. Bir şeyleri sadece televizyondan izlemek, eli kolu bağlı durmak zor geldi. İkincisi, orayı kendim deneyimlemek istiyordum. Bu kadar çok mülteci kampına gidip insanlarla görüşebileceğim başka bir yol var mı?

Bugüne kadar Ortadoğu’ya dair zihninizde ne vardı, neyle karşılaştınız?
E.E.: Kafamızdakiler çok değişmedi. Belki Kuzey Avrupa’dan gelen kadınlar daha fazla yaşamıştır. Mesela Suriye’de her yerde başkan Beşir’in fotoğrafları var, Romanya’dan gelen arkadaşlar Çavuşesku zamanındaki baskıyı yaşadıklarından kendilerini kötü hissetmişler.
A.B.: Filistin’e girdiğimiz anda şunu gördük: İnsanlar zor koşullara rağmen hayatlarını devam ettiriyor. Çok tehlikeli bir yer değil, oraya turist olarak da gidebiliriz. Fakat turist olarak gitmeyi düşünmüyoruz bile.

Güzergâhın duraklarından da bahsedelim.
A.B.: İlk olarak Beyrut’a gittik. Bizlerle ilgili inanılmaz güvenlik önlemleri vardı. Karşıdan karşıya geçerken bile askerler yolu keserek bizi geçiriyordular.
E.E.: Şehirdeki gerilim sürekli hissediliyor. Şehir merkezinde engeller var sürekli, polisler orada bekliyor ve her araç gece saatlerinde şehrin merkezine giremiyor. Bize çok normal gelmiyor, ama oradakiler için gayet normal.
A.B.: Lübnan’da Filistin mülteci kampına gittik, fakat içeri giremedik. Bunun yanında bizim için hazırlanmış bir tören vardı.
E.E.: Zaten her yerde törenlerle karşılanıyorduk. Filistin mülteci kampında çocuklar asker kıyafetleriyle halk oyunları oynadılar bize. Ellerinde tahta tüfekleriyle...
S.G.: Suriye’de, Filistin’te en güzel düğün kıyafetleriyle karşılandık. Mülteci kamplarına gittiğimizde tertemiz, rengârenk kıyafetler giymiş oluyordu kadınlar, çocuklar. Bunun dışında, oraya onları dinlemek için gittiğimizi biliyorlardı ve hepsi dertlerini anlatmak için çok istekliydi. Elinizi tutarak, nüfus kâğıtlarını göstererek hikâyelerini anlatmak için bütün gün beklemiş olmaları inanılmazdı gerçekten.

Bu eylemin aracının bisiklet olması ne anlama geliyor peki?
E.E.: Geçtiğimiz ülkelerde bisiklet sadece erkeklerin kullandığı bir araç. Zaten bu ayrımı çok rahat anlayabiliyorduk, çünkü Avrupa’dan gelenler gayet rahat, profesyonelken, Doğulu kadınlar daha acemi biniyordu, onlar da gündelik yaşamlarında bisiklet kullanamıyorlar. Dolayısıyla o ülkelerden bisikletle geçmenin böyle de bir simgesi vardı.
S.G.: O zaman Filistinli Muhammed’in hikâyesini anlatalım. Filistin’e giden iki bisiklet grubu var. Biri biziz, diğeri de 98’den beri Londra’dan Filistin’e gelen profesyonel bisikletçilerin yaptığı barış turu. Onlar Filistin’e ulaştıkları zaman, çıkması oldukça zor olan bir tepeye çıkıyorlar. Filistinli bir çocuk da bu ekibin arkasına takılıyor, ‘Ben de sizinle çıkacağım’ diye tutturuyor. Bisikleti de külüstür. Kimse çıkabileceğine ihtimal vermiyor, ama çıkıyor. Bunun üzerine, ekipten Filistinli bir kadın Muhammed için para toplayarak profesyonel bir bisiklet alıyor. Birkaç sene sonra da Londra’dan katılıyor o tura ve Filistin’de bitiriyor. Muhammed’in en büyük isteği de kendi ülkesinin bayrağıyla olimpiyatlara, uluslararası organizasyonlara katılmak şimdi.

Laik ve Müslüman bir ülkeden gidiyor olmanız insanlarda ne yarattı sizce?
E.E.: Mesela Danimarkalılar bu karikatür krizinden sonra İslam ülkelerine karşı temkinli olmalarına rağmen, diğer Avrupa ülkelerinden gelen katılımcılara göre daha ilgililerdi. Dört-beş Danimarkalı sırayla gelip Türkiye’nin insan haklarıyla ilgili sorular soruyordu. En güzel tarafı şuydu: Bütün bu muhabbetler bisiklet üzerinde oluyordu. Giderken yanına biri yanaşıyor, sonra yol boyunca konuşuyorsun. ‘Türkiye’de İslami bir parti var. Bu hayatınızı nasıl etkiliyor’, ‘İran olmaktan korkuluyor mu’ gibi sorular da soruluyordu. Bir sürü kadın var, hiçbiri ülkelerinin politikalarını da savunmuyor. Barış için gelmiş kadınlar, herkesin amacı aynı.

En unutamayacağınız an neydi?
A.B.: Muhammed’den çok etkilendim. Onun Filistinli bir bisikletçi olarak ülkesini temsil etme gayreti göstermesi. Bir bisikletçi olarak bisikletin özgürlük olduğunu söylerim, ama Muhammed için gerçekten özgürlük.
S.G.: Mülteci kamplarındaki insanların hepsi evlerinin anahtarlarını saklıyor. Bir miras olarak da çocuklarına, torunlarına iletiyorlar o anahtarı. Bir gün ben olmasam bile çocuğum geri dönecek ve o kapıyı açacak diye umut taşıyorlar.
E.E.: Güzel, güneşli bir günde Nablus’un sokaklarında dolaşıyoruz. Çok güzel bir şehir; gölgelikli, dar, kemerli sokakları var. Bir anda karşınıza duvarda bir fotoğraf çıkıyor. Altında da şunlar yazıyor: Bu çocuk, bu sokakta oynarken, vurularak öldü. Bir sonraki sokağa gidiyorsun, bina yıkıntısının üzerindeki bir başka yazıyı görüyorsunuz: Burada bir aile ölmüştür. Bütün sokaklarda savaşın izlerini hissediyorsun. Ama asla unutmak istemiyorlar.

Sunday 18 May 2008

Follow the Women 2008 Kadınları İzle



2-15 Mayıs 2008 tarihlerinde Türkiye'den 20, dünyanın 30 ülkesinden 400 kadar kadın Lübnan'dan başlayarak Suriye ve Ürdün'den geçerek bisikletle Filistin'e gittik.

Gittiğimiz her ülkede, her şehirde, her köyde, türkülerle danslarla karşılandık. Ev sahipleri misafirleri, misafirler de ev sahiplerini çok sevdi. Amacımız bir tıkla barışı getirmek değildi tabii ki. Ama Ortadoğu'nun, Filistin'in ihtiyacı olan manevi desteğe katkıda bulunmaktı, yanınızdayız demekti, ilk elden oraları tanımak, tanışmaktı. Oradaki insanların da yaşamak ve mutlu olmak için bizim kadar haklarını olduğunu görmek ve göstermekti.

Amacımıza ulaşmak için ilk adımı attık. Kendimize ve çevremize, oralara gidilebileceğini kanıtladık. Herkesin yapabileceği birşeyler var, çok şey var. Tüm seyahat boyunca tuttuğum günlüğü yakında yayınlayacağım, o zamana kadar seyahatin fotoğraflarına şuradan bakabilirsiniz.

20 ordinary women from Turkey, and 400 others from 30 different countries of the world, cycled from Lebanon to Palestine by passing through Jordan and Syria, on the dates between 2-15 May, 2008.

Every country, every city, and every little town we went to, people welcomed us with sincerity and warmness. The hosts liked the guests and the guests liked the hosts. We knew that peace wouldn't come with a simple bike ride, with just one click. But we also knew that peace was long process that requires many people's efforts in different forms for a long time.

Our aim was to support the Middle East, Palestine, tell them that we were with them, meet them and make simple connections. Our aim was to see and show that people there has the right to live and be happy just like us.

We made the first step to reach our goals, we proved to ourselves and others that it is safe, fun and neccessary to go to the Middle East, to learn about Middle East. Everybody can do something to change the world, there is just too much to do. And the things you do, is never small...

I will publish my diary that I wrote during the trip, until then you can see the photos of the trip at http://www.flickr.com/photos/selmasevkli/collections/72157605072682840

Friday 2 May 2008

BARIŞ İÇİN KADINLARI İZLEYİN: 2008 Basın Bülteni

21 TÜRK KADINI ORTADOĞU’DA LÜBNAN’DAN FİLİSTİN’E KADAR BARIŞ İÇİN PEDAL ÇEVİRECEK.

2- 15 MAYIS’TA 30 ÜLKEDEN YAKLAŞIK 500 KADININ KATILACAĞI FOLLOW THE WOMEN ORGANİZASYONUNA TÜRK EKİBİ PİPPA BACCA’NIN TEMSİLİ GELİNLİĞİ İLE KATILACAK. KADINLARIN BEYRUT’TAN BAŞLAYAN 4 ÜLKEYİ KAPSAYAN BARIŞ TURU BEYRUT’TAN BAŞLAYACAK ŞAM VE AMMAN ‘DAN SONRA JENİN’DE SONA ERECEK.

Ortadoğu’da yıllardır süren mevcut istikrarsızlık, özellikle kadınlar ve çocuklar üzerinde olumsuz etkiler yaratmaya devam ediyor. Uyuşmazlık bölgesi olarak algılanan Orta Dogu’da yaşayan kadınların, günlük hayatlarını serbestçe tartışabilmeleri için bir platform yaratmayı ve barış sürecinde kadınların aktif şekilde rol almasını teşvik etmeyi amaçlayan FTW (Follow the Women ) organizasyonu ile her yıl 30 ülkeden yaklaşık 500 kadın barış için 296 km pedal çeviriyor .

2004′ten beri yoğun bir ilgiyle devam eden projeye katılan dünya kadınları, bu yıl 2-15 Mayıs 2008 tarihleri arasında Beyrut’tan (Lübnan) yola çıkıyor. Özellikle Ortadoğu’da süren sıcak çatışmalarda ve bölgesel savaşlarda zarar gören kadın ve çocukların yaşadıkları acılar ve etkilerine karşı dünyada “farkındalık” yaratmaya çalışan organizasyona, Türkiye’den ise farklı yaş ve meslek grubundan 21 kadın katılıyor.

İngiltere’de Uluslararası Gençlik Çalışma Danışmanlığı yapan Detta Regan’ın yaratıcısı olduğu ve koordinatörlüğünü yürüttüğü projeye katılan dünya kadınlarının hedefi, dünya basının desteğiyle dikkatleri Ortadoğu’ya çekmek ve bölgede sivillerin güvenli bir biçimde gezebildiğini dünya kamuoyuna kanıtlamak.

Suriye, Ürdün ve Lübnan’ın first ladylerinin desteklediği organizasyona 21 kişilik Türk FTW ekibi ise Emine Erdoğan’ın himayesinde katılıyor. Ekibin malzeme sponsorluğunu ise Sedona Bisiklet yapıyor.

Ortadoğu’da yapılacak bu yıl ki barış turuna, Türk FTW ekibi, geçtiğimiz günlerde aynı amaçla yola çıkan, ancak Gebze’de vahşice öldürülen İtalyan sanatçı Pippa Bacca’nın Bahar KORÇAN imzalı temsili gelinliğini de götürecek. Pippa Bacca’nın Ortadoğu’daki barış yolculuğu, bu kez barış için pedal çeviren Türk kadınları tarafından tamamlanacak.

Türk FTW ekibi 2 Mayıs (Cuma) gecesi saat 23.30′da Atatürk Havalimanı’ndan Beyrut’a doğru yola çıkacak . Arzu eden basın mensupları 2 Mayıs gecesi 20.30′da havalanında buluşacak olan Türk ekibinden toplu fotoğraf ve görüşlerini alabilir.

Proje ile ilgili genel bilgi için www.ftwride.org adresini ziyaret edebilirsiniz.

FOLLOW THE WOMEN 2008 TÜRKİYE KATILIMCILARI

Asiye Duman
Aysin Ozer Baskir
Betul Topal
Ceren Kuscuoglu
Ceren Yucelen
Duygu Dogan
Ela Esra Gunad
Emek Turkan Eren
Hazal Oztetikler
Mehtap Tatar
Merve Hosgelen
Muge Cavdar
Nazli Benan Ozkaya
Nilufer Demir
Fatma Seda Gokce
Selma Sevkli
Serap Ertuzun
Sirin Cizmeci
Taclan Topal
Pinar Sayin